19 Aralık 2010 Pazar

YEŞİL ÇAY MUCİZESİ KATEŞİN


Yeşil Çay, Camellia Sinensis isimli bitkinin yeşil yapraklarından elde edilen bir üründür. Bu bitkinin değişik yöntemlerle işlenme durumuna göre çayın türü değişmektedir. Dünyada üretilen çayın 1/4'ü yeşil çay olarak tüketilmektedir. Yeşil çay üretimde başlıca ülkeler Japonya, Çin ve Endonezya'dır.

Camellia Sinensis'in yaprakları körpe iken hemen toplanır ve kurutulursa bundan elde edilen ürün Yeşil Çay adını alır. Çay yaprağına yüksek sıcaklıkta şok soldurma uygulanır ve bu şekilde enzimler aktifleşemez. Enzimler aktif olmadığında fermentasyon da gerçekleşemez. Sonuç olarak yapraklar yeşil kalır. Eğer az işlem görüp de oksidasyona maruz kalırsa Oolong Çayı (Ou-long: kara ejderha) denen ürün elde edilir. Tüm dünyada en yaygın işleme yöntemi olan yüksek oksidasyon sonucu da Siyah Çay olarak bildiğimiz ürün ortaya çıkmaktadır. Tüm bu çay türleri aslında tek bir bitkiden elde edilir. İşleme tekniği çeşitliliği sayesinde dünya üzerinde pek çok kültürün farklı damak zevklerine hitap eden çay türleri oluşmaktadır. Siyah çay soldurma, kıvırma, fermentasyon ve kurutma işlemlerine uğrarken yeşil çay sadece kıvırma ve kurutma işlemlerine maruz kalır. Fermentasyona uğramadığı için antioksidan içeriği daha yüksektir.

İşleme tekniğine göre çayın bileşimi değişmektedir. Çay bitkisi (Camellia Sinensis) yüksek oranda antioksidan içeren bir bitkidir. Bu özelliği sayesinde bilimsel araştırmalarda oldukça fazla miktarda yer almaktadır. Bileşiminde en çok antioksidan içeren türü Yeşil Çay'dır.

Yeşil çayın içindeki antioksidan türü flavonol ve kateşinlerdir. Yeşil çayın bileşiminde kateşinin pek çok formu yer almaktadır ancak en çok bulunan epigallocatechin-3-gallate (EGCG) formudur (diğerleri: epikateşin, epikateşingallat, epigallokateşingallat, epigallokateşin, kateşin, gallokateşin). Kateşinler üzerinde yapılan bilimsel çalışma sonuçları yeşil çayın mucizevi bir içecek olduğunu kanıtlamıştır.

Yeşil çay içindeki kateşinler sayesinde kanser riskini azaltır. Kateşin emildikten sonra hedef dokulara ulaşarak antikanser aktivite göstermektedir. Kanser oluşumunun tüm safhalarında (proliferasyon, transformasyon, inflamasyon, apoptozis, metastaz ve işgal safhaları) tersine etki sağlayarak kanser hücresine karşı savaşmaktadır. Tümörü küçültür.

Yeşil çayın içindeki kateşinler sayesinde metabolik sendromun önlenmesinde potansiyel faydaları vardır. Kolestrolü düşürür. Tansiyonu ve kan şekerini ayarlar. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki yeşil çayın veya kateşin (EGCG) içeren besin desteklerinin kilo yönetiminde, kan şekeri kontrolünde ve kalp damar hastalıkları risklerinin azaltılmasında faydası vardır. Bunu vücuttaki yağ yakımını arttırarak başarır. Yağ yakımının artması yağ dokusunun azalmasını sağlar. Azalan yağ dokusu sayesinde obezite, tip2 diyabet, kalp damar hastalıkları ve metabolik sendrom riski de azalmış olur. Yeşil çay içindeki flavonoidler sayesinde kan damarlarını güçlendirir. Yüksek tansiyonu önler.

Zayıflama diyetlerinde kateşinin yağ yakıcı etkisi kanıtlanmıştır. Kan şekerini kontrol etmesi sayesinde iştah kontrolünü de sağlar. Yeşil çay kaeteşinlerinin vücutta leptin düzeyini arttırıcı etkisi bulunmuştur. Leptin, vücut ağırlığını düzenlemede görev alan, hem gıda alımını hem de enerji harcamasını başlatan hipotalamustan salınan bir proteindir. Vücutta leptin düzeyinin artması iştahı azaltan bir mekanizmadır.

Yeşil çay içindeki kafein sayesinde performansı etkiler dinamiklik kazandırır, yorgunluk ve uyku halini ortadan kaldırır. Bu nedenle uyku sorunu olanların yeşil çayı gündüz içmeleri tavsiye edilir. Kafein aktivitesine bağlı olarak idrar söktürücüdür. Bu sayede vücuttaki ödemi atar. İdrar söktürücü özelliğinden dolayı zayıflama diyetlerinde ödem sorununu önler. İdrara çıkmayı kolaylaştırdığı için böbrek sağlığı açısından yararlıdır.

Yeşil çay içindeki C vitamini sayesinde stresi azaltır. Gribal enfeksiyonlara karşı direnci arttırır. Sigaranın olumsuz etkilerine karşı savaşmak için C vitamini önemlidir.

Tüm bu etkilerden faydalanmak için günde en az 3 fincan yaşil çay içmek gerekmektedir. Günde 3 fincan yeşil çay içildiğinde 200-300 mg kateşin alınmış olur. İçtiğimiz yeşil çaydaki kateşin miktarı çayın kalitesine, demleme süresine, tekniğine bağlı olarak değişmektedir. 1 fincan yeşil çaydan alınan antioksidan etkisi 1 porsiyon ıspanak, brokoli, havuç veya çileğinkinden bile daha fazladır. Tadını sevmediği için yeşil çay tüketemeyenlerin kateşinin faydalarından eksik kalmamaları için kateşin içeren özel besin destekleri kullanmaları da önerilebilir. Bu besin destekleri kafein içermediği için güvenle kullanılabilir.

Hazırlayan: Diyetisyen Serap Orak Tufan www.kendinizeiyibakin.com

20 Haziran 2010 Pazar

TATİLDE BESLENME


Yaz mevsiminin gelmesiyle beraber bütün bir yıl hayalini kurduğumuz tatil planları da hayata geçmeye başladı. Aslına bakarsak yaz ya da kış farketmez, tatil tatildir. Ancak bol dinlenmeli uzun yaz tatillerinin tadı daha başkadır. Pek çoğumuz zaten yaz tatili öncesi diyetlerle fazla kilolarımızdan kurtulduk, daha rahat bir yaz mevsimine hazırız. Ama...


Tatil söz konusu olunca pek çok koşulda farklılaşma ortaya çıkar. Hava değişimi, sıcaklık ve zaman farkı, uzun mesafeli otobüs veya uçak yolculukları, farklı kültürlere ait besinler ve beslenme tarzları, hatta içtiğimiz su bile değişmektedir. Tüm bunlar karşısında en ilkel dönem alışkanlıklarını bile unutamayan vücudumuz kısa süre içinde büyük uyum sorunları yaşayabilir.


Son yıllarda büyük şehirlerde yaşayan ve dinlenmeye az zaman ayırabilen çalışan insanların tatil anlayışı "herşey dahil" hizmetlerin yer aldığı bir kavrama dönüşmüştür. "Şımarmak benim de hakkım!" diye düşünen "bizler" herşeyin önümüzde hazır olduğu, kusursuz tatil seçeneklerini reddedemeyip "ruhumuzu" dinlendirirken malesef "bedenimize" eziyet etmekteyiz. Hayatımızda "herşey dahil" keyifler yaşamak istiyorsak bazı şeylerden biraz fedakarlık etmemiz gerektiğini hatırlatmalıyım.


Öncelikle büyük emek, sabır ve para harcayarak kavuştuğumuz formda bedenimizi tatil rahatlığına bırakıp verilen kilolaları almak istemiyorsak dikkatli olmamız gerekiyor. Diyet döneminde öğrendiğimiz temel kurallar tatilde de geçerlidir! Çok hareketli bir tatil geçirip (yüzme, yürüyüş vb.) daha çeşitli beslenebiliriz veya hareketsiz olmayı tercih edip daha düşük kalorili ve az çeşitli beslenebiliriz. En kötüsü herşeyi göze alıp (kilo almayı) tatil dönüşü beslenme tercihlerimizden pişman olabiliriz.


En güzeli her zaman için hazırlıklı olmaktır. Tatile gideceğimiz günler önceden belli olduğu için gitmeden 1-2 hafta önce vücuttaki fazla depo kaloriyi bir miktar azaltmak için boşaltma diyetleri uygulamak iyi bir çözümdür. Özellikle bol yemeli, içmeli bir tatil planımız varsa öncesinde sıkı bir egzersiz (kardiyo) ve düşük kalorili/yağlı bir diyet (detoks vb.) uygulamamız yerinde bir karar olacaktır.

Gelelim açık büfe ve sınırsız içki tercihlerinin olduğu tuzaklara! Yapılabilecekler...

Tatildeyim diye çok geç saatlerde kalkmayın, metabolizma düzeni sever. Çok geç yatmazsanız çok geç de kalkmazsınız

Kahvaltıyı sakın atlamayın!

Kahvaltıda bal,reçel,marmelat vb. tatlı yiyecekleri yemeyin. İlerleyen saatlerde canınız dondurma, meyve veya tatlı büfesinden kaçamaklar yapmak isteyebilir

Kahvaltıda ve diğer tüm öğünlerde yağlı besinler ve kızartmalar yemeyin. Sıcakta yağ toleransımız azalır

Akdeniz tarzı bir kahvaltı tercih edin(peynir, zeytin, domates, salatalık, yeşillikler,tam tahıllı ekmek veya çörek, meyve vb.) ,mümkün olduğunca işlenmiş et ürünlerinden kaçının(sucuk, salam, jambon, sosis, pastırma vb.) . Diğer öğünlerde protein ağırlıklı beslenme olasılığınız yüksektir.

Kahvaltı büfesinden yanınıza meyve alın, ara öğün olarak yiyebilirsiniz. Bu şekilde yüksek kalorili diğer atıştırmalıklardan kaçınabilirsiniz

Öğle ve akşam öğününüzü geçiştirmeyin, sofradan mutlaka tok kalkın. Aç olursanız sürekli bir atıştırma halinde olursunuz

Açık büfe avantajlarından faydalanın, hazırlanması vakit ve uğraş gerektiren besinleri tatilde sıklıkla tercih edin(zeytinyağlı sebze yemekleri, salata çeşitleri vb.)

Öğle ve akşam öğünlerinde protein ağırlıklı beslenin. Protein daha tok kalmanızı sağlar. Tercih edeceğiniz et türünün ızgara veya fırında pişmiş olmasına dikkat edin.Yağda kızartılmış et çeşitlerinden kaçının.

Etinizin yanına farklı sebze yemeklerinden birer kaşık olmak üzere 4-5 çeşit sebze alın. Ayrıca bir tabağa bolca yeşillikden oluşmuş bi salata hazırlayın

Pilav/makarna/börek vb. karbonhidratlı yiyecekleri yemek isterseniz ekmek yemeyin. Yüksek porsiyonlarda tüketmeyin

Her yemeğin yanına patates kızartması almayın, alırsanız diğer karbonhidratlı yiyecekleri yemeyin. Yağlı soslar kullanmayın

Tatlı büfesine gitmeyin veya tatlı için arkadaşlarınızla/eşinizle/ailenizle ortak tabak hazırlayın. Sadece tadımlık birkaç lokma yemeye çalışın fazlasını kaçırmayın.

Tatlı yemek isterseniz öncelikle hafif tatlıları tercih etmeye çalışın. Sütlü tatlılar, dondurma, meyve salatası, dondurmalı içecekler, buzlu meyveli içecekler tercih edilebilir. Şerbetli ve hamurlu tatlılardan kaçının. Yağda kızartılmış tatlıları yemeyin. Tatlı yanında kaymak ve krema gibi yağları tüketmeyin.


Yaz mevsiminde su tüketimi çok önemlidir. Sıcaklık nedeniyle aşırı terleme su ve mineral kaybına neden olur. Vücut suyunu dengede tutabilmek için en az 2-3 litre su için. Sıvı alımı arttırın (limonata, taze ve doğal meyve suları, ayran, asitli olmayan light içecekler). Eğer kan basıncınız (tansiyon) düşükse ayran ve mineralli suları tercih edin. Kan basıncınız yüksekse tuz alımını kısıtlayın. Maden suyu içmeyin. Tuzlu ve salamura besinleri tüketmeyin (aşırı tuzlu zeytin, peynir, turşu, tuzlu kuruyemişler, salamura ve tütsülenmiş(füme) etler, soya sosu, cipsler vb.).


Tatil döneminde alkol tüketimi de önemli bir konudur. Sınırsız alkol imkanı sizin de bir sınırınız olmadığı anlamına gelmez. Özellikle yüksek alkollü içkileri az miktarda tüketmekte fayda vardır. Gündüz en sıcak saatlerde alkolden kaçınmak daha doğru olacaktır. Fazla alkol tüketimi su kaybına neden olacağı için kan basıncının artmasına neden olabilir.


Yaz tatillerinde en sık yaşanan sorunlardan biri de besin zehirlenmeleridir. Pek çok insan açıkta satılan, hijyenik kurallara uygun hazırlanmamış yiyecekler nedeniyle tatili acil servislerde geçirmektedir. Sıcaklık nedeniyle besinlerde mikroorganizma üremesi kolaylaştığı için dışarıda olan sıvı ve besin tüketiminize dikkat etmelisiniz. İyi pişmiş yemekleri tercih etmeli, az pişmiş veya çiğ etli yemekler yememelisiniz (çiğ köfte, suşi, az pişmiş etler, kokoreç vb.). Kolay bozulabilen tavuk ve balık etini hijyenine güvendiğiniz restoranlarda tercih etmeli, açıkta satılan besinleri yememelisiniz. Soslu, mayonezli, kremalı besinlerden uzak durmalısınız.


Hava değişimi ve uzun süren yolculuklar aynı zamanda barsak fonksiyonlarını da etkiler. Sürekli oturma pozisyonu kan dolaşımını yavaşlattığı için kabızlık ve gaz şikayetine sebep olur. Yolculuk öncesi ve sonrası bol lifli beslenmekte fayda vardır. Yolculuk sonrası kabızlık olmaması için kayısı, armut, erik vb. meyveleri atıştırmak iyi gelebilir. Yolculuk sırasında sık tuvalete çıkmamak için su içmekten kaçınıldığında da yine kabızlık sorunu görülebilir. Sonrasında bolca su içmek gerekir.


Tatil dışında hareketsiz ve masa başında geçen bir hayatınız varsa tatildeki egzersiz imkanını değerlendirmeye çalışın. Yüzmek hem serinlemenizi hem de çalışmayan tüm kaslarınızı kullanmanızı sağlar. Hem kalori yakmış hem de vücudunuzu sıkılaştırmış olursunuz.

Diyetisyen Serap Orak Tufan


14 Ocak 2010 Perşembe

KIŞ BESLENMESİ PÜF NOKTALARI



Kış mevsimini yaşadığımız şu günlerde soğuk havalarda düşen bağışıklık sistemimizi güçlendirmek ve değişen metabolizma hızımızı düzenlemek için beslenmemizi gözden geçirmemiz çok faydalı olacaktır. Dikkat etmemiz gereken en önemli noktalar şunlardır:


Yağı, kaloriyi ve porsiyonları azaltın. Soğuk havaya karşı direnmek ve üşümemek için vücut deri altı yağ dokusunu kalınlaştırmak ister. Yağlanmanın olması için fazla kalori gelmelidir bu nedenle vücut iştahı açar. Bu olumsuz etkiden korunmak adına daha az yağlı beslenmeye dikkat etmeliyiz, bununla beraber porsiyon kontrolümüzü de sağlamalıyız. Yüksek enerji veren şekerli ve unlu/hamurlu besinlerden az sıklıkta ve az porsiyonda yemeliyiz. Doymuş yağdan(tereyağı, margarinler, işlenmiş yağlar) kaçınarak büyük oranda doymamış yağ(zeytinyağı, ayçiçek yağı, mısırözü yağı, fındık yağı, soya yağı, kanola yağı) tüketmeye çalışınız.


Her gün 5 ya da daha fazla porsiyon sebze ve meyve yiyin. Kış mevsimine ait meyve ve sebzelerini tüketin. Bağışıklık sistemini güçlendirmek için sebze ve meyvelerin desteğine çok ihtiyacımız vardır. Çünkü vücudumuzu hastalıklardan korumak için gerekli tüm vitamin ve mineraller bu besin grubunda fazlasıyla yer alır. Özellikle çeşitli beslenme yoluna giderek tüm bu faydalı ögeleri daha etkin hale getirebiliriz. Çeşitlilikten emin olmak için gruplandırmadan yararlanınız.

Narenciye ürünleri(portakal, mandalina, limon, greyfurt vb.)

Minik taneli, kırmızı renkli meyveler(siyah üzüm, nar, kuru erik, kuru yaban mersini vb.)

Sarı ve turuncu renkli meyveler( kuru kayısı, armut, muz, mango, elma vb.)

Yeşil ve koyu yeşil yapraklı sebzeler (ıspanak, pazı, yeşil biber, maydonoz, roka, tere, marul, kıvırcık, salatalık, fesleğen vb.)

Sarı, turuncu, kırmızı sebzeler (havuç, kabak, balkabağı, turuncu biber, kırmızı biber, domates vb.) Özellikle karnıbahar, pırasa, lahana, ıspanak, kereviz, brokoli gibi kış sebzelerini sıkça tüketin. Sarımsak ve soğan tüketiminizi arttırın. Bu sebzelerin yapısında bulunan kükürtlü bileşikler kötü kokmasına rağmen kansere karşı koruyucu ve bağışıklık sistemini güçlendirici etkilere sahiptir. Hastalıklara karşı harika savaşçılardır.


Haftada 2-3 kez balık tüketin. Kış mevsimi balık mevsimidir. İçeriğindeki omega-3 yağ asitleri ve deniz ürünlerinde bulunan selenyum minerali yapılan pek çok araştırmada kalp damar sağlına dost ve bağışıklık sistemini güçlendiren maddeler olarak bulunmuştur.


Günde en az 2 kez düşük/normal yağlı süt ve süt ürünleri tüketin. Kış mevsiminde azalan güneş ışığı ve kapalı giysiler nedeniyle D vitamini eksikliği gündeme gelebilir. Bu nedenle süt ve süt ürünlerinde bulunan kalsiyum, fosfor ve D vitamini kemik sağlığımız için son derece önemlidir.


Vücudunuza su verin. Kış mevsimiyle beraber su ihtiyacı azalmaktadır çünkü terleme aktivitesinde azalma yaşanır. Pek çok kişi kışın su içmeyi ihmal eder. Metabolik faaliyetlerimizin düzenli ve sağlıklı olabilmesi için su tüketimine dikkat etmeliyiz. Ortalama 2 litre su içilmesi yeterli olacaktır.


Hareketi ve posalı beslenmeyi arttırın. Kışın daha hareketsiz olduğumuz için metabolizmamız yavaşlamaktadır bu nedenle kabızlık sorunu daha sık ortaya çıkmaktadır. Sebzeler, meyveler, tam tahıllar, kurubaklagiller, yağlı tohumlar sindirim sistemimizi çalıştıracak olumlu etkiye sahiptir.


Vücudumuzu ısıtacak ve canlandıracak içeceklerden ve baharatlardan faydalanın. Siyah çay, yeşil çay, kahve, ıhlamur, adaçayı içerek, karanfil, tarçın, zencefil, karabiber ile yemeklerimizi tatlandırarak soğuktan biraz uzaklaşabiliriz.


Hazırlayan: Diyetisyen Serap Orak Tufan

www.kendinizeiyibakin.com



10 Temmuz 2009 Cuma

NEDEN ŞİŞMANLIYORUZ?ZAYIFLAMANIN PÜF NOKTALARI NELERDİR?


ŞİŞMANLIK NEDİR?
Şişmanlık, kişinin yaşına, cinsiyetine ve boyuna göre Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından belirlenen normal standartların üstünde bir vücut ağırlığına ve yağ oranına sahip olmasıdır. Vücut ağırlığına göre şişmanlık derecesi sınıflandırılmaktadır. Ancak vücut ağırlığı her zaman tek başına belirleyici değildir. Vücut tipi ve cinsiyet de sınıflandırmada önemli rol oynar. Özellikle erkeklerde kas kitlesinin çok artabileceği de düşünülürse tek başına vücut ağırlığının yüksek olması kişinin şişman olduğu anlamına gelmez. Aynı zamanda yağ oranının da ölçülmesi gereklidir.

Beden Kitle İndeksi/BKİ (Body Mass Index/BMI) olarak bilinen oran kişinin bu sınıflandırmada hangi aralıkta olduğunu gösterir.
BKİ = Vücut ağırlığı (kg) / Boy(m)2
Yaş BKİ-Olması gereken aralık
19-24 19-24
25-34 20-25
35-44 21-26
45-54 22-27
55-64 23-28
65 yaş + 24-29
Yaşa göre belirtilen aralığın üstünde bir BKİ değerine sahip olmak kilolu/şişman sınıfına geçildiğini gösterir. BKİ 30’un üstüne çıktığında obezite (aşırı şişmanlık) olarak değerlendirilir. 40’ın üstüne çıktığında ise morbid obezite (ölümcül şişmanlık) olarak adlandırılmaktadır. Obezite söz konusu olduğunda vücut pek çok sağlık riskine davetiye çıkarmış ve zemin hazırlamış demektir.

Şişmanlık doğumdan yetişkin olana dek karşılaşılan bir sorun olabileceği gibi hayatımızın herhangi bir döneminde kısa ya da uzun süre karşılaşabileceğimiz bir sorun da olabilir. Her ne zaman olursa olsun şişmanlamanın temel nedeni, besin olarak alınan enerjinin (kalorinin) vücudun harcama kapasitesinin üstünde olmasıdır. Alınan enerji / Harcanan enerji oranının artmasıyla beraber vücut yağ depolamaya başlar. Üstelik bunun aşırı miktarlarda olması da gerekmez. Her gün 200 kcal’lik (yaklaşık 3 dilim ekmek) bir enerji fazlalığının vücut tarafından depolanması 1 ay sonra 1 kg’lık bir yağ dokusu haline dönüşmesiyle sonuçlanır. Kilo verme/diyet döneminde yaptığımız ufak tefek kaçamaklar bu nedenle zayıflamayı engellemektedir.

NEDEN ŞİŞMANLADIĞIMIZI HATIRLAYALIM…
Daha önce tanımladığım gibi kilo alma/şişmanlama besin tüketiminin artmasıyla beraber ortaya çıkmaktadır. Ancak hayatımızda bazı dönemler bu durumun oluşmasını kolaylaştıracak yönde zemin hazırlayabilir. Bu etkenlerin başında hareketsizlik gelmektedir. Çünkü besin tüketimi aynı bile kalsa hareketsizlik nedeniyle harcanan enerji azalacak ve denge kilo alma yönünde değişecektir. İş değişikliği, masa başı çalışma, spor yapmayı bırakma, hastalık nedeniyle hareketsiz kalma, ev-iş arası sürekli araba kullanma, evde devamlı yatar poziyonda dinlenme, şişmanlama nedeniyle hareket kısıtlaması vb. nedenler harcanan enerji miktarını azaltır ve kilo almamıza neden olur. Hareketsizlik dışında bazı hormon hastalıkları (troid, böbrek üstü bezi, pankreas vb.), depresyon, gebelik (hamilelik) ve/veya emzirme (lohusalık) dönemi, bazı ilaç tedavileri (kortizon, kemoterapi vb.), iştah fazlalığı gibi durumlar da şişmanlamaya neden olmaktadır. Şişmanlığa giden yolda en belirgin hatalı davranışlar şu şekilde ortaya çıkar :
· Aşırı yemek (porsiyon fazlalığı)
· Çok çeşitli ve fazla yemek
· Hızlı yemek
· Az çiğneyerek çabuk çabuk yutmak
· Az su içmek
· Öğün atlamak
· Öğünlerde az yemek , abur cubur atıştırmak
· Televizyon veya bilgisayar başında yemek
· Davet ve iş yemeklerinde fazla yemek
· Alkolü fazla içmek
· Yatıncaya kadar bir şeyler yemek
· Yüksek kalorili besinler tercih etmek (tatlılar, yağda kızartmalar vb.)
· Et ve hamur işi ağırlıklı beslenmek
· Sebze ve meyveyi az sıklıkta yemek
· Hazır besinleri sık sık yemek (fast food)
· Hareketsizlik
· Geç uyanmak, güne geç başlamak
Bu maddelerden birkaç tanesinin bile bir arada bulunması kilo alma yolunda kaçınılmaz bir yön çizmektedir.

ŞİMDİ DUR DEME ZAMANI !
Diyet döneminde hedeflenen kiloya inebilmek için süreklilik ve kararlılık şarttır. Sadece kilo vermeyi istemek yeterli değildir, bunun için fedakarlıklar yapmaya ve değişime ihtiyacınız vardır. Tekrarlanan diyetler, kilo alıp vermeler kişinin kendine olan güvenini azaltabilir. Karşılaşılan zorluklar motivasyonun düşmesine ve pes etmeye neden olabilir. Zaman zaman diyet bozulsa da kilo kaybının sürekli olabilmesi için bazı yaşam tarzı değişiklikleri size yardımcı olacaktır. Bunlara işin püf noktaları da diyebiliriz. Etrafınıza baktığınızda kilo sorunu yaşamayan pek çok insanın bilinçli veya bilmeden bu davranışları sergilediğini göreceksiniz. Zayıflamaya giden yolda bize yardımcı olacak davranış önerilerini günlük hayatımıza göre şu şekilde sınıflandırabiliriz.

EVDE…
· İşimiz olmadığı sürece sık sık mutfağa gitmemek
· Göz önünde hazır yiyecekler bulundurmamak
· Yüksek kalorili besinleri evde bulundurmamak (tatlılar, çikolata, şekerlemeler, cips, kuruyemişler, çekirdek, bisküvi, kek, kurabiye, börek, çörek vb.)
· Dolapta sürekli sebze ve meyve bulundurmak
· Vakit buldukça hafif yemekler pişirip hazır bulunmasını sağlamak
· Salata malzemeleri bulundurmak ve salata yapmaya üşenmemek
· Yemek tabaklarını, kaseleri küçültmek
· Salata tabağını büyütmek
· Tencere ve servis tabaklarını mutfağa götürmek, masada bırakmamak
· Yemek bittikten sonra masada uzun süre oturmamak
· Yemek yerken başka şeylerle uğraşmamak
· Tabak büyük ise her şeyi azar azar aynı tabağa almak
· Ekmek sepeti veya tabağına yiyeceğiniz kadar ekmek koymak
· Yemek öncesi ve sırasında su içmek
· Yavaş yavaş yemek
· İştah açan renklerde örtü, tabak, bardak gibi ekipmanları kullanmamak (kırmızı, turuncu vb. sıcak renkler ve tonları)
· İştah kapattığı düşünülen mavi renk ve tonlarında ekipmanlar kullanmak (doğada mavi besin yoktur bu nedenle iştah oluşturmaz, yabanmersini /blueberry hariç)
· Yatmadan 2-2,5 saat önce meyve, süt veya hafif atıştırmalıklar hariç besin tüketmemek

ALIŞVERİŞTE…
· Tok karnına alışverişe çıkmak
· Alışveriş listesi yapmak, besin ihtiyaçlarını önceden belirlemek
· Hazır besinleri satın almamak
· Sebze, meyve ve salata malzemesi almak
· Etiket okuma alışkanlığı geliştirmek, aynı tür besinlerin kalorilerini kıyaslamak, düşük kalorili olanı tercih etmek
· Gereksiz alışveriş yapmamak adına az para almak, kredi kartını evde bırakmak
· İştahınızı arttıran besinlerin olduğu kısımları gezmemek

DAVETLER VE İŞ YEMEKLERİNDE…
· Davetlere çok aç gitmemek, öncesinde düşük kalorili besinler yemek (çorba, süt, yoğurt, meyve, sebze, salata, kraker, ayran vb.)
· Mönüde yer alan en sade yiyecekleri tercih etmek
· Masada çok çeşit var ise tabağınıza azar azar alıp tadımlık şekilde yemek
· Yemeğin yanında tabağa koyulan yüksek kalorili garnitürün (örn. patates kızartması) yerine salata koyulmasını istemek
· Salatanıza kendiniz az miktarda yağ koyabilmek için yağsız ve sossuz istemek
· Israrla teklif edilen yüksek kalorili yiyecekleri reddetmek
· Fazla alkol almamak, sadece eşlik edecek şekilde içmek, ısrar durumunda çok zorda kalırsanız antibiyotik/ilaç aldığınızı söylemek
· Akşam gideceğiniz bir davette fazla yiyeceğinizi düşünüyorsanız sabah düşük kalorili besinler yemek (örn. sebze, salata vb.)
· Davet sonrası ertesi gün düşük kalorili beslenmek veya spor yapmak
· Dar bir elbise giymek
· Yemek odaklı düşünmemek
· İş yemeklerini mümkünse öğle vaktinde organize etmek

İŞTE…
· Güne kahvaltısız kesinlikle başlamamak. En azından evden çıkmadan önce 1 bardak süt içmek veya ufak bir sandviç hazırlamak.
· Öğlen yemeği saatiniz iş yoğunluğu nedeniyle kaçacak ise ara öğün tüketmek. Ara öğün olarak taze veya kuru meyve, tost, ayran, yoğurt, meyveli yoğurt , galeta veya diyet bisküvi türlerini tercih etmek.
· Ara öğününüzde tüketeceğiniz besinleri her gün evden getirmek veya en dayanıklı olanları çekmecenizde saklamak(kuru kayısı, erik, kutu süt, diyet bisküvi, galeta vb).
· Öğle yemeğinde ana yemeğin yanında garnitür olarak verilen kızarmış patates, püre, pilav, makarna, börek vb. besinlerin yarısını yemek. Mönünüzde varsa mutlaka çorba, zeytinyağlı sebze, salata, yoğurt vb. yardımcı yiyecekleri tüketmek.
· Masanızda sürahi veya su şişesi bulundurmak ve küçük bardaklarla sık sık içmek. Çay ve kahvenin dışında toplamda 6-8 bardak su içmek.
· Çekmecelerinizde bisküvi, kek, kurabiye, tatlı, kraker, cips, çikolata bulundurmamak.
· Toplantı ortamına müdahale etme imkanınız varsa ikram olarak taze veya kuru meyve, diyet bisküvi, galeta, tuzlu kurabiye önerisinde bulunmak.
· Çay ve kahve tüketimini sınırlamak. Yoğunluğunu azaltmak. Bunlarla beraber tükettiğiniz şeker miktarını azaltmak.

HAREKET İÇİN…
· Kısa mesafelerde taşıt yerine yürümeyi tercih etmek
· Bayanlar için topuklu ayakkabı giyildiyse yedekte yürüyüşe uygun ayakkabı bulundurmak
· Asansör yerine merdiven kullanmak
· Tempolu yürümek
· Üşenmemek, sürekli hareket etmeye hazır olmak
· Uzun süren yürüyüşler yapmak, uzun mesafe yürümek
· Bir durak önce inip eve-işe yürümek
· Sabah erken kalkmak

Hazırlayan Diyetisyen Serap Orak Tufan http://www.kendinizeiyibakin.com/

7 Ocak 2009 Çarşamba

NE SIKLIKTA BALIK YİYORSUNUZ?


Balıkta vücudumuz için son derece gerekli ve faydalı olan omega-3 cinsi yağ asidi olduğunu biliyor musunuz? Tam da balık mevsimindeyken sofralarımızda daha sık yer vermemiz için ufak bir hatırlatma yapmak istedim

Omega-3 kalp ve damar sağlığı açısından çok önemlidir. Kanı sulandırıp damar tıkanıklığı riskini azaltır. İyi kolesterolü(HDL) arttırıp kötü kolesterolün(LDL) vücudumuza zarar vermesini engeller. Bağışıklık sistemini desteklediği için hastalıklara karşı direncimizi yüksek tutar. Özellikle çocukların zeka gelişiminde balık çok önemlidir. Hamilelikte de bebeğin beyin gelişimi açısından düzenli tüketilmesi gerekir. Kilo kaybetmek isteyenler için iyi bir haber olarak yapılan araştırma sonuçlarına göre balık tüketen kişiler omega-3 sayesinde daha kolay yağ yakmaktadır ve kilo dengesini korumaktadır. Diğer bir çarpıcı gerçekse vücutta omega-3 depolarımızın azalması ve besin yoluyla alınmaması sonucu değişen yağ asidi dengeleri bizi depresyona kadar sürükleyebilir. Ayrıca diğer et türlerine göre su oranı yüksek olan balık etinin kalorisi de düşüktür. Tabiî ki siz onu una bulayıp yağda kızartmadığınız sürece

Balık sevmeyenler ve hiç yiyemeyenler için zaman zaman omega-3 içerikli besin destekleri kullanmak gerekli ve faydalı olacaktır. Diğer omega-3 kaynaklarını tüketmek de bir çözümdür ancak özellikle yağlı tohumların(ceviz, fındık, badem, keten tohumu, ayçekirdeği, kabak çekirdeği) omega-3 den zengin olması ve bu besinlerin fazla yenmesi kilo almamıza neden olabilir.

En azından haftada 1 kez olmak üzere 2-3 e kadar çıkartabileceğimiz balık tüketim sıklığımızı yeniden gözden geçirmenin tam zamanı, ne dersiniz?


Sağlığınıza…

Diyetisyen Serap Orak Tufan

YILBAŞI GECESİ NASIL BESLENMELİYİZ?



Nihayet bir yıl boyunca beklediğimiz gün geldi! Yılbaşı akşamı bazı insanlar için eğlence odaklı düşünülen anlamlı bir kutlama tarihidir. Ancak pek çoğumuz için de bir takım kararlar almak, yaşam tarzımızda değişiklik yapmak, yeni bir şeylere başlamak ve kendimizi yenilemek için hoş bir başlangıç tarihidir. Bu motivasyonla yola çıkmak gerçekten etkili bir çözümdür.

Bu kadar anlam yüklediğimiz bir geceyi mutlu hatırlamak ve tadında kutlamak için alacağımız önlemler arasında en önemlisi beslenmedir. Çünkü tam bir kutlama havasında geçen bu gecede yemeklerin, mezelerin ve alkolün dozu malesef fazlasıyla kaçmaktadır. Ertesi gün tüm bunların vücutta yarattığı baş ağrısı, ağırlık ve yorgunluğu düşünürsek yeni karalarımızı uygulamak için ihtiyacımız olan enerjiyi ve morali nasıl bulabiliriz?

Öncelikle yılbaşından bir hafta önce kontrollü beslenerek depolarımızı boşaltabilir ve vücudu hazırlayabiliriz. Zaten pek çok kadın yılbaşı gecesi daha ince ve güzel görünmek ve istediği elbiseyle daha şık olmak için bu taktiği uygular. Vücutta birikmiş olan ödem atılarak gerçekten de daha ince görülebilirsiniz. Diyetisyeninizin hazırlayacağı bir detoks beslenme listesi ile ödeminizden çok rahat kurtulabilirsiniz. Bir uzmana danışmadan asla arkadaşlarınızdan duyduğunuz diüretik (vücuttan su atmaya yardımcı) ilaçlardan kullanmayınız.

Yılbaşı akşamı nasıl olsa fazla yemek yeneceği fikri ile gündüz hiçbir şey yememek en büyük yanlışlardan biridir. Çünkü akşama kadar çok fazla acıkacağınız için kontrolsüz bir şekilde yersiniz ve vücudu da depolama eğilimine sokarsınız. Aç kalan bir vücut aldığı besinleri yakmak yerine bir sonraki açlıkta kullanmak üzere depolamak ister. Bu nedenle güne kahvaltıyla başlamak çok önemlidir. Hafif bir öğle yemeği ve ara öğünlerle akşama hazırlık yapılabilir. Aralarda meyve tercih edilebilir. Öğle yemeğinde çorba, hafif bir sebze yemeği, yoğurt ve çok az pilav/makarna veya 1-2 dilim ekmek tercih edilebilir. Bisküvi, kurabiye, poaça tarzı atıştırmalardan uzak kalın çünkü sizi daha çok acıktıracaktır.

Bir yılbaşı geleneği olarak menülerde hindi olması çok büyük bir avantajdır. Çünkü hindinin kolesterolü çok düşüktür. Kırmızı ete göre sindirim kolaylığı sağlar. Bu sebeplerle hindi tercih edilmesi faydalı olacaktır.

Yılbaşı gecesi evde ya da dışarıda olmanız çok fark etmeyecektir çünkü eğer çok fazla çeşit besin varsa illa ki tüketim de fazla olacaktır. Evde yiyecek hazırlayanlar için çeşitin az tutulması, bundan ziyade sunum şıklığına önem verilmesi ufak bir tüyo olabilir. Örneğin şık kaselerde servis edilen bir salataya kimse hayır diyemez. Salata tüketimi tokluk oluşturacağı için besin tüketimini de baskılar.

Fazla besin tüketiminin hele de hızlı ve büyük lokmalar halinde yenildiyse tansiyonu arttırması ve kalbi sıkıştırarak zorlaması mümkündür. Yılbaşı gecesi acil servislerde halk diliyle “mide fesatı” denilen sindirim sorununu yaşayan ve midesi yıkanan çokça hastaya rastlayabilirsiniz. Yavaş yavaş ve azar azar yemek gerçekten çok önemlidir.

Çok yağlı ve kızartma türü besinleri tüketmekten kaçınınız. Hazırlanan mezelerden tabağınıza birer kaşık alıp porsiyonu yinelemezseniz hem tadımlık hem de doyumluk bir keyif yaşarsınız. Ordövr tabağında yer alan şarküteri ürünlerinin yarısını veya üçte birini yiyiniz. Çünkü peynir, salam, pastırma, mayonezli mezeler vb. yüksek kalorilidir. Ayrıca beraberinde fazla ekmek tüketimine de neden olabilir. Ana yemeğinizin yanında pilav/makarna/püre/erişte/börek vb. bir karbonhidratlı besin varsa ekmek yemeyiniz. Tabağınıza konulan porsiyonun da tamamını bitirmemeye çalışınız. Mümkünse zeytinyağlı sebze yemeklerine ve salataya öncelik veriniz.

Yılbaşı akşamı en önemli konulardan biri de alkol tüketimidir. Bir kutlama akşamı olduğu için ve yemek masasında uzun kalındığı için alkol de yemek kadar fazla tüketilmektedir. Hem yemek hem alkol kaçtığında kalori çok artacaktır ve yılbaşı gecesi sonrası baş ağrısı, yorgunluk, mide ağrıları, bulantı, kusma, ağırlık hissi de ortaya çıkacaktır. Alkol alırken rakı, votka, viski gibi yüksek alkollü olanların yerine şarap, şampanya veya bira gibi düşük alkollü türler tercih edilebilir. Kadınlar için en fazla 2 kadeh erkekler için de en fazla 3 kadeh gibi bir sınırlama faydalı olacaktır.

Su tüketimi hem yılbaşı akşamı hem de ertesi gün için mutlaka arttırılmalıdır. Yılbaşı akşamı sofrada ara ara, yudum yudum su içmek hem tokluk hissini arttırır hem de sindirim kolaylığı sağlar. Midenin çalışmasına ve yorulmamasına yardımcı olur. Bir diğer önemli konuda yılbaşı gecesi tüketilen alkolün vücutta yaratacağı etkiyi azaltmaktır. Alkol vücuttan fazlasıyla su atılmasına neden olur. Atılan suyu yenisiyle yerine koymazsak susuz kalan vücut daha kolay yağlanır ve toksin birikir. Bu nedenle yılbaşı gecesinin ertesinde bol bol su içmek gerekir. Bitki çayları, özellikle meyve çayları ve taze sıkılmış portakal/havuç suyu gibi içeceklerle desteklemek de iyi gelecektir.

Yılbaşı gecesi sonrası beslenmenize ekleyeceğiniz meyve, sebze, salata desteği ile yapacağınız birkaç günlük detoks uygulaması hem vücudunuza iyi gelecektir hem de yeni yılda yapmak istediklerinizi size hatırlatacak bir kür olacaktır. Yılbaşı ertesinde aldığınız fazla kaloriyi yakmak için açık havada yapacağınız 1-1,5 saatlik bir yürüyüş de çok iyi olur. Hem oksijenlenmiş hem de kalori yakmış olursunuz.

Yeni yılda yapmak istedikleriniz için enerjiniz tam, sağlığınız yerinde olsun. Kendinize iyi bakın…

Diyetisyen Serap Orak Tufan www.kendinizeiyibakin.com

Bu yazı Eve Dergisi Aralık 2008 sayısında yayınlanmıştır.

ÇOCUK BESLENMESİNDEKİ YETERSİZLİKLER


Bir çocuğun hayata gelmeden önce ilk beslenmesi anne karnında başlar. Annenin gebelik öncesindeki beslenme alışkanlıkları, kalsiyum, demir vb. depolarının durumu, gebeliği boyunca sürdürdüğü beslenme şekli bebeğin sağlık durumunda en önemli belirleyicilerdir. Sağlıklı bir gebelik geçiren anne sağlıklı bir çocuk dünyaya getirir. Sağlıklı doğan bir bebek de yeterli ve dengeli beslenirse, iyi bir bakım ile büyürse sağlıklı bir çocuk olarak büyümesine devam eder. Çocuğun doğumdan sonra karşılaşabileceği ciddi sağlık riskleri annenin gebeliği boyunca kendine özen göstermesiyle ortadan kalkacaktır. Örneğin annenin gebelikte iyot yetmezliği yaşaması bebeğin cüce (dwarfism), sağır/dilsiz veya zihinsel özürlü doğmasına neden olabilir.

Anne sütü alamayan bir bebek eğer anne sütü muadili mamalarla yeterince beslenmezse, ek besinlere geçme döneminde bu çeşitlilik sağlanmazsa büyüme gelişmesi kendi yaş grubuna göre geri kalabilir. Çeşitli vitamin-mineral yetmezliği hastalıkları ve büyüme gelişme sorunları yaşayabilir. Anne sütü alamayan çocuğun yaşayacağı en önemli sorunlardan biri de bağışıklık sisteminin güçlü olmamasıdır. Çünkü anne sütünde bebeğin bağışıklık sisteminin güçlü kalması için gerekli içerik vardır.

Yetersiz beslenmenin ortaya çıkmasındaki nedenler toplumdan topluma farklılık gösterebilir. Ancak en önemlileri annenin eğitim ve bilinç düzeyi ile ekonomik koşullarının yeterlilik durumudur. Anne ekonomik açıdan yeterli olsa bile eğer beslenme bilinci yoksa şartlarını elverişli kullanamayabilir. Bir diğer konu da çocuğun büyüdüğü coğrafi çevre ve toplumun yeme alışkanlıklarıdır. Örneğin dağlık, denizden uzak bir bölgede yetişen bir çocuk balık tüketimi yeterince olamayacağından yeme alışkanlığı ve damak tadı bu yönde gelişmeyebilir. Veya vejeteryan beslenme taraftarı olan bir anne çocuğuna da bu yönde bir beslenme şekli uygularsa yetersizlikler ortaya çıkabilir. Çocuklarda yetersiz beslenme beraberinde büyüme gelişme geriliği ve vitamin-mineral yetmezliği hastalıklarını getirir.

Her çocuk ailesinden gelen genetik özelliklere bağlı olarak büyüme gelişme açısından farklılık gösterebilir. Önemli olan duraksama veya gerilemenin olup olmadığının doğru değerlendirilmesidir. Boy uzunluğu, kilosu, baş ve göğüs çevresi, vücut bölümlerinin birbirine oranı, diş çıkma-değiştirme zamanı, kemiklerinin gelişimi, beyin ve sinir siteminin gelişimi, cinsel gelişimi ve zeka testlerindeki puanı bir çocuğun sağlık durumunun değerlendirilmesinde önemli belirleyicilerdir. Bunlar düzenli aralıklarla takip edilmeli, ölçülmeli ve doğru değerlendirilmelidir.

Bir çocuğun yetersiz beslenmesi onun düşük ağırlıklı olmasına neden olabilir. Bununla beraber aşırı beslenme de şişmanlık oluşumunda etkilidir. Ekonomik koşulların iyi oluşu, alım gücünün fazlalığı, hazır besinlere yöneliş, aşırı beslenme ve hareketsiz şişmanlamada rol alabileceği gibi düşük alım gücü ve düşük ekonomik koşullar da şişmanlamanın bir diğer nedenidir. Çünkü yetersiz-dengesiz tüketim ve yüksek karbonhidratlı beslenmeye bağlı olarak (ekmek, hamur işi, patates vb.) şişmanlama ortaya çıkmaktadır. Çocukluk çağında besin yetersizliğine bağlı olarak yaşanabilecek sağlık sorunları şu şekildedir:

Et, süt, yumurta gibi proteinli besinlerin yetersizliği büyüme gelişme geriliğine ve zeka puanında düşüklüğe neden olabilir.
A vitamini yetersizliği büyümede gerilik, gece körlüğü, gözlerde iltihaplanma, deride kuruma pullanma, dişlerde şekil bozuklukları oluşturabilir.
D vitamini yetersizliği çocuklarda Raşitizm denilen bir tabloya neden olur. Kemik gelişimi bozulur, bıngıldak geç kapanır, alın genişler ve öne çıkar, bacaklar içe veya dışa kıvrılır, karın öne çıkar.
C vitamini yetersizliği diş eti kanamaları, eklemlerde şişme ve kemiklerde kırılma ile belirginleşen Skobüt hastalına neden olur.
B1 vitamini yetersizliğinde bir sinir sistemi hastalığı olan Beriberi ortaya çıkar.
B2 vitamini yetersizliğinde dudak, burun ve göz kenarlarında yaralar oluşur.
Niasin yetersizliğinde sinir ve sindirim sistemi bozuklukları ve deride yaralarla belirginleşen Pellegra hastalığı oluşur.

Mineraller arasında en önemlileri de Kalsiyum, Demir ve İyot’tur. Bunlar yeterli alındığında diğer minerallerin yetersizliği ortaya çıkmaz.

Kalsiyum yetersizliğinde büyüme geriliği, boy kısalığı, Raşitzm hastalığı oluşur. Kemik gelişimi sağlanamaz.
Demir yetersizliğinde kansızlık(anemi) ortaya çıkar, büyüme geriliği, okul başarısında, algılamada, odaklanmada düşüş yaşanır. Yorgunluk, halsizlik ve hastalıklara karşı dirençsizlik ortaya çıkar.
İyot yetersizliğinde büyüme geriliği, cücelik, guatr, zihin geriliği, algılamada ve okul başarısında düşüşe neden olur.

Vitamin yetersizliklerinin yanı sıra aşırı alımı da sağlığa çok zararlıdır. Hatta ölümcül riskler taşımaktadır. Özellikle A ve D vitamini gibi yağda eriyen bu nedenle vücutta depolanabilen vitaminlerin takviyelerini kullanırken mutlaka doktora danışılmalıdır. Yoksa toksik doza ulaşabilir. Aşırı alınan vitamin veya mineral tüketimi normale indirilirse şikayetler azalır.

Bütün bu yetersizlikler doğru beslenme alışkanlıklarının olmadığı her grupta görülebilir. Ancak tabi ki düşük sosyo-ekonomik sınıflarda belirgin olarak gözlenmektedir.

Bir çocuğun büyüme ve gelişiminin sağlıklı devam edebilmesi için beslenmesi çok önemlidir. Bunun için her besin grubundan yeterli ve dengeli olarak yiyecek tüketilmesi gerekir. Sevmediği ve yemediği besinler sevebileceği şekillere sokularak sunulmalıdır. Örnek olması ve özenmesi bakımından beraber tüketmek de alışkanlık kazanması için faydalı bir yoldur. Çocuğuna balık yemesini öğütleyen ama kendi yemeyen bir anne inandırıcı olmaz.

Çocuğun büyüme ve gelişimi için öncelikli olarak tüketmesi gereken besinler kırmızı et, tavuk, balık, yumurta, süt, yoğurt, peynir gibi protein, vitamin ve mineral içeriği yüksek besinlerdir. Beyin ve sinir sistemi gelişimi için de fındık, ceviz, badem gibi yağlı tohumları, tereyağı, zeytinyağı, ayçiçeği/mısırözü yağlarının hepsini dengeli olarak tüketmelidir. Tüm kuru baklagiller (kuru fasulye, nohut, mercimek, barbunya), tüm sebze ve meyveler, ekmek, pirinç, makarna, bulgur gibi karbonhidrat kaynakları da her gün mutlaka beslenmesinde yer alması gereken diğer besinlerdir.

Tüm yaşamsal faaliyetler açısından su tüketimi de yetersiz kalmamalıdır. Öğün saatleri düzenli olmalıdır.

Çocukluk çağı uzun ve her döneminde birbirinden çok farklı gelişimlerin görüldüğü bir çağdır. Dönemlere göre ihtiyaçlar değişebileceği için bu besinlerin tüketim miktarlarında da farklılıklar olmalıdır. Bir diyetisyene danışarak uygun bir beslenme programı sürdürülebilir.

Ülkemiz besin çeşitliliği bakımından geniş bir yelpazeye sahiptir. Geleneksel mutfağımızda her besinden faydalanılarak yapılan örüntüsü sağlıklı yiyecekler bulunmaktadır. Her mevsim farklı sebze ve meyvelerin taze olarak tüketimi mümkündür. Dört mevsimin yaşandığı, etrafı denizlerle çevrili bir ülke olmasına rağmen çocuk ve toplum sağlığında bu yetersizlikler yaşanıyorsa mutlaka derinlemesine bir araştırma yapılması gerekir.

Gelir dağılımındaki uçurumlar besin alımlarında çok büyük farklılıklar ortaya çıkarmaktadır. Eldeki imkanların en verimli şekilde kullanılması için yapılacak eğitim programları ile toplum bilinci arttırılarak beslenme alanında da iyileşme sağlanması mümkündür.

Beslenme yetersizlikleri buzdağının görünen yüzüdür. Bu yetersizliklerin sebebi sadece ekonomik sorunlar değildir. Sağlık hizmetleri ve eğitim-öğretim politikalarının yetersizlikleri de bunlara neden olmaktadır. Devletin bu hizmetlerini iyileştirerek ülkemizin en uç noktalarına kadar sunması ve bu alanlarda çalışan profesyonellerin de gönüllü olarak sosyal projelerde yer alması gerekmektedir.

Hazırlayan: Diyetisyen Serap Orak Tufan
www.kendinizeiyibakin.com
www.tavsiyeediyorum.com/diyetisyen_11995_serap_oraktufan.htm